Elif Yılmaz, henüz 25 yaşında bir genç kadın. Hayat dolu, neşeli ve ileride büyük hayalleri olan bir bireyken, aniden yaşadığı trajedik bir olayla tüm dünyası altüst oldu. Babasını kaybeden Elif, şimdi hem acısını yaşıyor hem de adalet arayışına çıktı. Bu süreçte, “Bir can bu kadar ucuz mu?” sorusunu sık sık tekrar ediyor. Elif'in hikayesi, sadece bir ailenin başına gelen bir felaket değil, aynı zamanda adalet sisteminin zayıflıkları ve bireylerin bu sistemdeki mücadelesinin çarpıcı bir öyküsü.
Elif’in babası, ailesi için her şey demekti. Hayatında eksik olan hiçbir şey yoktu; onun varlığı, ona güven veriyordu. Kaybı, Elif için bir yıkım oldu. Babasının ani ölümü, sadece duygusal değil, aynı zamanda maddi bir boşlük de bıraktı. Ailesinin en büyük destekçisi olan babasının yokluğu, Elif’in yaşamında büyük bir dert kattı. Demans gibi hastalıklardan dolayı değil, bir kavga sırasında yanlışlıkla vurulması sonucunda hayatını kaybeden babası, Elif’in gözünde adaletin ne kadar hayati bir kavram olduğunu ortaya koydu. Bu olay, Elif için hayatta kalma mücadelesinin yanı sıra, adalet mücadelesinin de başlangıcı oldu.
Elif, babasının hayatını kaybettiği gün ve sonrasında yaşadığı travmayı dile getirirken, adaletin peşinde koşma kararlılığının nasıl oluştuğunu anlatıyor. Olayla ilgili bir dizi hukuki süreç başlamış olsa da, Elif, adaletin yerini bulabileceğinden şüpheli. “Hukuk sistemimiz kadın ve gençlerin sesini ne kadar duyabiliyor ki?” diyerek, adalet arayışını yalnızca kişisel bir mesele olmaktan çıkarıyor. Elif’in bu konudaki kararlılığı, çevresindeki birçok insanı etkiliyor. Arkadaşları, ailesi ve toplumsal insan hakları savunucuları, Elif’in yanında olarak olayın mahkemeye taşınmasına yardımcı olunması için bir araya geldi.
Elif'in babasının kaybıyla ilgili açtığı dava, toplumda geniş yankı uyandırdı. Birçok kişi, Elif’in yaşadığı acının kendi hayatlarındaki yansımaları üzerinde düşünmeye başladı. Bu durum, yalnızca Elif için değil, benzer durumlarla karşılaşan diğer bireyler için bir dayanışma ve farkındalık yarattı. Toplumun geniş kesimleri, Elif’in lehine olan kamuoyunu oluşturma konusunda elinden geleni yapmaya başladı. Özellikle sosyal medya platformlarında başlatılan kampanyalar, Elif’in sesini duyurmasına yardımcı oldu. “Bir can bu kadar ucuz mu?” ifadesi, birçok insanın ortak bir sloganı haline geldi ve Elif’in mücadelesine destek sağladı.
Bir yandan Elif, kendi acısıyla yüzleşmeye çalışıyor, diğer yandan hukuki süreçle başa çıkmaya devam ediyor. Olayın başından beri, Elif’in aklındaki soru, adaletin gerçekten ne anlama geldiği. Babası için hesap soran bir evlat olarak, yalnızca kaybı üzerinden bir hazin hikaye anlatmak istemiyor; aynı zamanda gelecekteki birçok insan için bir değişim yaratmak istiyor. Elif, adalet arayışının bir dönüm noktası olduğunu düşünüyor ve soruyor: “Hangi can, ne zaman ne kadar değerlidir?”
Sonuç olarak, Elif’in hikayesi, iki yanlı bir adalet arayışının simgesi haline geldi. Hem kişisel bir mücadele, hem de toplumsal bir sesleniş haline gelen hikâyesi, pek çok insana cesaret veriyor. Elif, adalet mücadelesindeki yalnızlığını, bir toplumun kenetlenmesiyle aşmayı umuyor. Gelecek, sadece yaşanan acılarla değil, yaşanan dayanışmalarla da şekillenecek. Elif, mücadeleye devam edecek; bu sürecin ardında, sadece babasının ismiyle değil, onun değerleriyle de anılmaya devam edecek. Onun hikayesi, adaletin ancak birlikte sağlanabileceğinin en güzel kanıtı olacak.